22 Kasım 2009 Pazar

Fast Line



Son sürat giderken, önüne ne çıkacağını bilemeyen insanın kendini kasması gibi gerildiğim onca anlamsız zamandan sonra varamadığım yerin hayalini kurmaya devam ediyorum. Varmasam bile olur oraya, yolculuk güzel...

Sürekli fikir değiştirmekten yorgun düşüp, korkmaktan bıkıp, "nereden ne gelecek?" kaygısından bunalıp dinlenmek için soluklanmam gerekiyor sanırım. Bu yolculuk içinde bir molaya ihtiyacım var. Yolu sevmediğimden, yol arkadaşımdan yakındığımdan, gideceğim yerden korktuğumdan değil; sadece her şey üstüme biniyor gibi geldiğinden. Güvensizlik ve kaygı içinde sahte bir sevginin içinde debelenmeye öyle alışmışım ki, önümde uzanan şeyi sınıflayamıyorum. Buzağı arayıp durduğum şey bir öküz değil aslında, onu ıskalamışım! Bir molaya ihtiyacım var işte, kendime gelmek için. Düşünürken unuttuklarımı anımsayıp, kontrolsüz süratimi sonsuza dek korumak için. Hiç gelmeyecek gibi gelen o güzel günlerin hayalinin, onlara kavuşmaktan daha tatlı olduğunu anlamak için. Sonuç değil, süreç diyebilmek için yine, dinlenmem lazım...

Korkuyorum çünkü çok yakın canıma. Öldürebilir, süründürebilir bir tek sözü. Çünkü çok bildik, çok tanıdık. Hep varmış gibi işte, hep benimleymiş gibi. Aynı şeyleri tekrar tekrar anlatıyormuşum gibi cümlelerimi tamamlarken ve ne tepki vereceğini o daha kılını kıpırdatmadan bilirken gülüştüğümüz tüm anlardan daha samimi değil hiçbir şey. Ve hiçkimse "asla" dediklerimi, hiç düşünmeden yapıp; uğrunda tüm tabuları, sözleri, sınırları çiğneyeceğim kadar önemli değil...

Korkuyorum, çünkü çok benim onunla. Çok 'benim' olsun istiyorum! "Aşk nedir?" diye düşündüğünde, benim ismimi söyleyebileceği bir an gelsin istiyorum yolun sonunda...

1 Kasım 2009 Pazar

Kaotik



Anlatmam diyorum, anlatmak istemiyorum ama susmuyor dilim. Yetememek ne kötü! Oysa her şeyi bil istiyorum; çıplak kalayım karşında...
Sormam diyorum, sormak istemiyorum ama susmuyor fikrim. Merak bazen ne kötü! Oysa bilmek istiyorum sana dair her şeyi; güven bana...
Düşünme diyorum, düşünmek istemiyorum ama susmuyor beynim. Zeka bazen ne kötü! Oysa anlamak istiyorum her şeyi; algılamanın ötesinde, sebep sonuçlarıyla...
Yeter diyorum, kendime yabancılaşmak istemiyorum ama susmuyor içim. Kendini dinlemek ne kötü! Oysa kendime sahip çıkmak istiyorum; aciz kalmayayım karşında...
Dur diyorum, gitmek istemiyorum ama susmuyor niyetim. Korkmak ne kötü! Oysa seni kaybetmek daha büyük kabus; korunaklı tutmasam da olur kendimi...
Durul diyorum, karışmak istemiyorum ama susmuyor karanlığım. Arıza olmak ne kötü! Mutlu olamayan bünyeye bunca mutluluk fazla geliyor tabii; bir yanlış arıyorum içinde istemsizce...
Bırak diyorum, artık tutunmak istemiyorum ama susmuyor korkum. Alışmak bazen ne kötü! Sürekli yalnız, bastırılmış olunca insan; bırakamıyor umursamazlık yalanlarını...

Oysa anladım ki bir gülüş yetiyor her şeye. Bir sarılış tedavisi kırılan her zerrenin! İhtiyaç duyduğun sıcak bir bakış, küçük bir öpüş, tek bir cümleymiş iyileşmek için...

Hadi diyorum, artık senden uzak olmak istemiyorum ama akmıyor zaman. Sevmek bazen ne kötü! Sen, ben, "biz" karışmışken birbirimize durmaması kadar büyük bir kahpelik bu yaptığı. Oysa 'sonsuz' içinde kısılıp, hep 'o an'da kalmalıyız biz. Hep birbirimizin peşinde...

;;