9 Haziran 2010 Çarşamba

Analiz


Her şey iyi gidemezmiş hissi durup dururken çıkmıyor ortaya. İnsan, hayatında her şey süt liman sanırken burun üstü düşmeye görsün birkaç kez, bu duyguyu taşımaya başlıyor işte o saatten sonra iyileşmeyen morluk niyetine...

Başka yer, başka zaman, başka insanla bile eski korkularını yaşıyor insan. Öyle korkuyor ki geçmiş kırgınlıklarından, çoktan değişse bile her şey, kendini korumak uğruna kapanıveriyor içine. Eski hataları yapmamak uğruna yeni insanlara yer açamıyor kalbinde. Kırılmamak için, hayatındaki insanı kendi kendini yer hale getirse bile duygularını saklıyor. Sanıyor ki çok özenirse, çok severse, değer verirse ve bunu ona hissettirirse yine acıyacak canı. Tıpkı önceki gibi, karşılığı bir hiç olacak emeğin. Alıştırdıkça onu, verdiklerinin sonu, aldıklarının başı olmayacak...

İnsan, çok incinince sanıyor ki herkes aynı hayatta, çok sevmenin sonu hep hüsran! Asıl hatanın, yanlış insanı çok sevmek olduğunu görmeyecek kadar aptallaştığında acıdan, doğru insandan kaçmayı marifet sanıyor işte. Uzak durunca, geçmişte yaptığından daha düzgün bir şey yapıyorum sanıyor... Oysa bilmiyor, şaptan şeker olmaz! Maya tutmayınca, ne yapsa ne etse, ne kadar sevse, emek verse de olmayacak bir duaya amin demiş olmak dışında bir şey yapmadı onca zaman. Bunu anlamayacak kadar çocuk olduğundan bunca yürek acısı. Aynı yöne, aynı açıyla bakmak ne kadar imkansız; aynı kararlılıkla bir yolu yürümek nasıl zor; büyüyüp değiştikçe, dahası farklılaştıkça bir arada olabilmek nasıl mümkünatsız görmediğinden hepsi. Çok sevip, onu şımarttığından falan değil; karşıdaki anlayamadığından bunlar. Doğruyu, hangi yanlışa yaparsan yap yanlıştır. Sevmek, özlemek, özenmek, üstüne titremek nasıl yanlış olabilir ki? En büyük eksi, hayatına aldığın insan aslında; bütün doğruları götüren o! Ama anlamıyor işte insan. Yorulduğundan belki de, anlayamıyor güya. Oysa yeni bir ilişkiye emek sarfetmemek için bunun ardına saklanıyor...

İnsan sanıyor ki, "Ben geçmişte çok üzüldüm, çok yıprandım..." dediğinde yeni ilişkisine gösterdiği özensizlik affedilecek. Umuyor ki, kırılmamak için karşısındakini kırması normal gelecek o zaman. "Mutlu olmak istiyorum" dediğinde, karşısındaki, ne olursa olsun, o sevmese de köpek gibi onu sevecek... Sanıyor ki, tepkisiz kaldığında karşısındaki daha çok titreyecek üstüne kendisini sevdirmek için. Sanıyor ki, sabrı hiç bitmeyecek! Onu, kendisinden bile çok düşündüğü için asla vazgeçmeyecek sevmekten karşısındaki. Eğer bu kez onun için bir insan kendinden ödün veriyorsa, bu hep böyle sürecek... Oysa çok severken de vazgeçebilir insan. Sürekli tosladığı duvarların ardındaki camdan kalbe ulaşmak için alternatif yollar aramaktan, kırıldığı halde kırılmamış, yorulduğu halde yorulmamış gibi davranmaktan cayabilir. "Bunlar ne ki? Neler geldi, geçti! Sen bunlarla mı başedemeyeceksin?" diyedursun herkes, bazen insan, diz boyu suda bile boğulabilir...

İnsan sanıyor ki, hiç kıyamam, kıramam... Oysa hiç varolmamış bir uyumun özlemi içinde geçen onca zaman sonra, gerçek uyumu berbat etmeye başlayan korku ile çok yol almış görünüp gerçekten sevmek nasıl olur bilmeyen bir insanın önyargısı arasında, nefes alabilmek için tek çaren kırmakmış bazen. Bitmeye yüz tutunca karşındaki insana güvenin, inancın, yüreğin parçalansa da dilinden zehir gibi sözler çıkabiliyormuş. Çelişkili ifadelerden, davranışlardan sonra insan, kendine ait sınırın sonunda her şeyi orta yere koyup, "Benden bu kadar!" diyebiliyormuş. Şimdi isteyen, istediğini seçmekte özgür...

Bir ilişki, tüm doğruluğuna rağmen durup dururken bitmiyor. İnsan, ilişkisinde her şey süt liman sanırken gözüne gözüne girmeye görsün birkaç kez anlamsız saçmalıklar, korkuyu taşımaya başlıyor işte o saatten sonra ilişki. Her şeyi doğru yapmak için onca çırpınıp, çok sevdikten sonra hele; iyileşmeyen morluk niyetine...

0 Comments:

Post a Comment