14 Nisan 2010 Çarşamba

Made in Heaven


Yazmak için beynim kaşınırken, fikrim parmaklarımdan sayfaya akmayı reddediyor. Yarım kalmışlık hissim öyle baskın ki, baş ağrımı tetikliyor. Önümde uzun bir gece, yapılacak onca şey varken, içime tuttuğum aynadan sadece bir "hiç" yansıyor. Bu kez gerçekten 'yok bir şey'...

Ok, yaydan çıkmak istiyor ama hedef yok. Neyi, neden vuracağımı; neyi, nasıl yazacağımı toparlayamıyorum. Halbuki mutsuzum ve benim ana besinim bu. Böyle huzurlu bir mutsuzluk, derin bir moral bozukluğu içindeyken üretememeyi çok garipsiyorum. Basit, yalın, net olarak aktığım satırlarım boş kalıyor bu gece...

Cennette oruç tutmak gibi yaşamak şu an. Ayağıma gelen fırsatı tepiyorum. Kendimi tutup, hislerimi biriktirmek şu an en iyi yaptığım şey. Sadece özlüyorum...

Anafor ile metafor arası, mesaj kaygısız bir-iki cümle arası rahatsız bir uyku bastırıyor. Daha fazla bakmaya gerek yok; ayna, bana umut dışında bir şey göstermiyor. Kendimi zorlasam da hatırlayamadığım geçmişin içinden bana ulaşan tek şey gün ışığı artık. Tek bir insanı aydınlatıyor...

Sıfır olmanın bilinci ile kendime sarılıyorum. Ve 2. gün, sessiz sedasız bitiyor...

0 Comments:

Post a Comment