6 Temmuz 2009 Pazartesi

Run away



Dün koştum ben. Sadece nefesimin sesini dinleyerek, kaslarım isyan ettiği halde kendimi zorlayarak, inadımdan gık demeden koştum. Koşarken düşündüm, envanterini çıkardım zamanımın; uzandım şöyle bilinçaltıma. Farkettiklerime şaşırdım, yine...

Kendimi ne kadar zorladığımı hep bir şeyleri kaybedince anlamışım bugüne dek. Kırılıp parçalanınca görmüşüm bittiğimi. Bağlar kopuncaya kadar, vazgeçen olmamak için ve hep belki diyerek, bilerek acı çekmişim. Kendimi zorlamakta üstüme yokmuş, mazoşizmin dibine vurmuşum. Susmuş, unuttum sanmış, kaybolmuş, kahrolmuşum içten içe. Kendime en dürüst olduğum anlarda bile, kendime değil başkalarına sahip çıkmışım. Zor günler geçti deyip aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamışım. Olasılık hesapları içinde yorulmama rağmen, Pollyanna olmayı bir an bile bırakmamışım. Herkese insan, kendime hayvan olmuşum. Ne çok incitmişim kendimi yahu, ne kadar hoyratmışım. Korktum kendime acımasızlığımdan, merhametsizliğimden...

Dün koştum ben. Kendi nefesim ciğerlerimi yaktıkça, başka bir nefes istediğimi görüp kendimi tutarak. Deli gibi canımı yakan o duygu ardımda kalsın diye, kendimi öldürmeye çalışarak. Koştukça, kaçtıkça onu görüp önümden gitmesine izin vererek... Önce durup, içten içe yanıp sonra hızlanarak... Onu ardımda bıraktığımda, geri dönüp bakmayarak... Kendimi gidişime, bitişine hazırlayarak koştum.

İçimi kemiren tüm şartlara rağmen, sadece biraz daha yakın olmak için tüm prensiplerimi çiğneyip, hiç benzemediğim rahat kadın gibi davrandığım tüm anlar için hıçkırdım ben dün. Pişman olmadan ama kendime kızarak. Yine parçalandığımda anlayarak acı çektiğimi, nasıl kendimi zorlayarak umursamıyormuş gibi davrandığıma şaşarak... Tek bir bakışının dünyamın yörüngesini değiştirdiğini gördükten sonra kanırta kanırta ezilen içimi susturamamaya başladığımda gitmeliydim asıl. Olmayana erginin haddime olmadığını anladığımda bitmeliydim. "Hangi deprem zamanlıydı da bu zamansız olsun?" dememeliydim. Bunun o sapma olduğunu hissettiğimde bıraktığım dizginleri alıp, kendimi karanlığa sürmeliydim. Durmalıydım, durdurmalıydım bu deliliği...

Ruhum sarsılırken kopan bağları hissetmiyorum bu kez. Sadece korkunç bir burukluk... Söylenecek, yapılacak çok şey varken daha, gözüm arkada kalarak koşacağım çünkü. Dün provasını yaptığım gibi, ardıma bakmadan, acıdan nefessiz kalsam bile durmadan kaçacağım. "Hayatta kalacağım da nasıl yaşayacağım?" demeden, üstesinden gelirim elbet deyip gittiğim onca yoldan sonra onunla karşılaştığımda gözlerimi kaçırıp, bu his yokmuş gibi davranacağım. Bu kadar ben, bu kadar bana yakın olanın imkansızlığına mı, bile bile lades diyen kafama mı yanayım bilemeyeceğim. Gülümseyeceğim yine, gözlerimin ardından neler geçtiğini görmesine izin vermeyeceğim. Özleyeceğim, her şeyden çok. Bir sürü sıfatı yakıştırdığım, cümlelerini tamamladığım, aklından geçeni söylemeden bildiğim ilki sonlandırınca lanet edeceğim...

Koşmaya hazır değilim şimdi, hatta koşmak bile istemiyorum. Dünkü provanın şokunu atlatamadan daha, neden bütün bu zırvalama? Yine olasılık hesabı! Ne kadar kafasında kurarsa kursun, insan gerçekten hazır olur mu sonsuza dek ayrılmaya? Hayata geçirmek istiyorum da, her manada. Benimki nasıl bir şans, nasıl bir kaderse kalemimi kırayım diyorum sadece. Daha iyisini hakediyorum madem, neden sadece onu istiyorum?!

0 Comments:

Post a Comment